Devlet “İntikam” diyebilir mi?

 Devlet “İntikam” diyebilir mi?

Erhan Erdoğan
Beşiktaş katliamından sonra, evet tüm demokratik güçleri ve bilhassa kürt demokratik güçleri de çok zor durumda bırakan, neye hizmet ettiği belli olmayan bu „eylem“ sonucu devletin buna verdiği cevapları, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve İçişleri Bakanı düzeyinde hayretle ve ibretle izlemekteyiz.

Devletin en üst temsilcileri „intikam“ diye bağırmakta, herhangi bir kıraathane düzeyini geçmeyen bir amiyanelik ve seviyesizlikle olayı yorumlamakta, hatta „küfür“ dolu sözcükleri kullanmaktan imtina etmemektedir.

Buna devlet yönetimi değil, bir „çete“ yönetimi diyebilmenin yanlış olmayacağı kanısındayım. Türkiye „din“ kisveli bir „çete“ tarafından teslim alınmıştır, yönetme anlayışı ancak bir „kabile“ yönetimini andırmaktadır.

Asgari demokratik teammüllere saygılı bir devlet, hiç bir zaman „intikam“ sözcüğünü kullanmaz. Eğer kullanırsa, terörü yapan kimse, onlarla aynı sahnede oynuyor demektir, onlardan farkı yok demektir. Devlet, „kana kan, göze göz, dişe diş“ anlayışıyla yönetilemez. Eğer yönetilirse artık dünyada çok az eşi kalmış bir ortaçağ devleti seviyesinden kurtulunamaz. Artık 1980`lerde kaldığını düşündüğümüz „idam cezasına“ bile geri dönme isteği bunun ayrı bir kanıtıdır. Türkiye, kendini hızla ileri dünyadan soyutlamakta, insanlarına, bilhassa gençlerine umut ve güven veren bir gelecek sunamamakta, tam tersi düşmanlık ve ayrımcılık aşılamaktadır.

Gün geçmiyor ki, yeni üzücü bir haberle uyanmayalım. Yarın ne olacak diye kaygılanmayalım. Türkiye insanı kaygılı, tedirgin, üzgün ve yılgındır. Terörün kınanmasıyla birlikte, esas ülkeyi bu ortama sokanların, yani „gerçek sorumluların“ kınanması, sorgulanması, yargılanması gerekmektedir. Bu „çete“ iktidarının bilancosu barış, özgürlük, eşit yaşam, ileri dünya’ya entegre olmak değil, kan, kin, nefret, kaygı, göz yaşı ve güvensizliktir.

Türkiye bugün anayasasız, kanunsuz yönetilmektedir. Her ne kadar „sivil“ görünüşte olsa bile, hukuk devleti prensibinden belki tarihinde kısa aralıklı askeri darbe yönetimleri hariç, hiçbir zaman bu kadar uzaklaşılmamıştır. Her türlü demokratik ilke ve eğilimler ayaklar altına alınmış, ne kadar süreceği belli olmayan Olağanüstü Hal Yasasıyla perçinlenmiş, ülke, tek adama bağlı bir diktatörlüğe sürüklenmiştir. Bunun adı faşizmdir.

Tek „seçimle gelmiş“ olma meşruiyetine sığınan iktidarın, yaptığı uygulamalarla meşruiyeti ortadan kalkmıştır. Seçimle gelmiş olmak, faşizmi inşa etme hakkını hiçbir iktidara vermez, kaldı ki tarihte adı geçen bilinen diktatörler de seçimle gelmişlerdir. Bu meşruiyeti bizler gibi tüm uluslararası kamuoyu sorgulamaktadır, ancak artık tavır almak durumundadır.

Seçilmiş belediye başkanları ve milletvekillerinin tutuklanması, muhalif basına yapılan yıldırmaya yönelik baskılar, son olarak da içinde birçok kadın kuruluşu, insan hakları örgütlenmeleri olan 1000`i aşkın derneğin ve Sivil Toplum Kuruluşunun yasaklanması, bu iktidarın demokrasiyle ilişkisinin ne olduğunu açıkça ortaya koymuştur.

Türkiye`nin bu iktidarının meşruluğu kalmamıştır. Bu anlamda Recep Tayyip Erdoğan iktidarının siyasal izolasyonu, ayrıca ekonomik yaptırımlara başvurulması kaçınılmaz hale gelmiştir. Tüm demokratik muhalefetin bu iki konuya yoğunlaşması, uluslararası kamuoyundan bunu talep etmesi gerekmektedir.

Türkiye insanı, Türkiye halkları bugün çok zor sartlarda mücadele vermektedir. Demokratik bir toplum mücadelesi verenler tehdit altındadır. Tutuklanmayı, işlerinden olmayı, her türlü maddi ve manevi zararlar görmeyi göze alarak bu mücadeleyi vermektedirler. Hatta bir anlamda yaşam güvenceleri bile yoktur. Türkiye`nin kendi iç dinamikleri bu mücadelede şu an için yeterli değildir. Bu anlamda, Türkiye`nin demokrasi yanlısı kesimlerine esas desteğin uluslararası camia tarafindan da verilmesi gerektiğine inanıyor, Avrupa’nin da „mülteci şantajında“ olduğu gibi, kendi varoluş değerlerini çiğnememesi gerektiğinin altını çiziyorum. Demokratik değerler evrenseldir, tektir. Buna riayet etmemek, ya da reel politikanın aleti haline getirmek çok tehlikelidir, bir dönem sonra da „inandırıcılığını“ yitirir.

Kaynak: Güncel Gazetesi

Yapılan Yorumlar
Bir Yorum Yapın